Follower

Mittwoch, 13. Mai 2015

İbn-i Heysem

Ibn-i Heysem - Optikci



İbn-i Heysem (Arapça: ابن الهيثم, tam adı: ابو علی، حسن بن حسن بن هيثم Abū 'Alī al-Hasan ibn al-Hasan ibn al-Haytham, Latince: Alhacen ya da Alhazen), Arap fizikçi, matematikçi ve filozoftur. 965'te Basra'da doğdu, 1038-1040 yılları arasında Kahire'de öldü. Fizik, matematik ve filozof alanlarında çalışmalar yapmıştır.


İslâm medeniyetinin ikinci şehri

10. yüzyılın sonunda, on bir yaşındaki Halife Hakim müreffeh Mısır'a hükmetmektedir. Nil boyunca toprağı işleyen köylüler tarafından beslenen, oldukça yoğun nüfuslu Kahire gittikçe güçlenir. Hakim'in yönetimi sırasında kent, etrafı bahçelerle çevrili saraylar, okullar ve 16 yaşından büyüklerin gittiği medreselerle dolar. Kahire, İslâm medeniyetinin ikinci büyük şehri olur.


Latincede al-Hazen denilen İbn Heysem, 965 yılında bugün Irak'ta bulunan Basra'da doğar. Basra büyük şairler de yetiştirmiş. kibar, hoş görülü bir ortama sahip, büyük bir şehirdir.

Çok genç olan İbn Heysem, geometri, aritmetik, optik, astronomi ve felsefe ile ilgilenir. M.Ö. 4. yüzyılın büyük filozofu Aristoteles'in eserleri üzerinde çalışır. Bölgenin idarecisi onun yeteneğine ilgi duyarak kendi hizmetinde çalışmasını tek- lif eder. Fakat İbn Heysem bağımsız bir araştırmacı olarak kalmak ister. Ancak tepki çekmeden teklifi reddetmek güçtür... O da bir kurnazlık düşünür: Psikolojik olarak rahatsızmış gibi görünerek büyük bir gizlilik içinde kenti terk etmeye hazırlanır.

Çok uzaklarda, Kahire'nin halifesi Hakim, İbn Heysem'in çalışmalarından bahsedildiğini duymuştur. Araştırmalarını Mısır'da sürdürmesi için davet etmek üzere kendisine özel bir elçi gönderir. İbn Heysem daveti kabul eder. Genç âlim, şehrin kapılarından birinde bizzat halife tarafından karşılanır.

Bir gün Halife Hakim, İbn Heysem'den Nil'in düzenli olarak taşması problemine çözüm bulmasını ister. Genç bilgin, bir grup mühendisle birlikte Asvan'a kadar giderek nehrin akışını inceler.

Yolculuğu sırasında Firavunların piramitlerine hayran kalır. Bu kadar sağlam anıtların nasıl inşa edilebildiği sorgular. Bu ihtişam karşısında, İbn Heysem Şöyle düsünür. Atalardan gelen. günümüzde maalesef unutulmuş hünerleriyle firavunların mühendisleri Nil'in taşmasını engellemeyi basaramamışlarsa, halifenin adamları da bunu başaramayacaklardır.

Kahire'ye döndüğünde İbn Heysem halifeye rapor sunmak zorundadır. Cesaretli ama ihtiyatlı bir biçimde, halifenin saplantı hâline getirdiği bu işin imkânsız olduğunu, delirmiş gibi yaparak bildirmeyi tercih eder. Bunun üzerine gerçekte kendisi deli olan Halife Hakim, ölene kadar kalmak üzere İbn Heysem'i hapse attırır.

Halife ölünce İbn Heysem hapisten çıkıp araştırmalarına yeniden başlar. Kimileri artık onun beş parasız kaldığını, satmak üzere el yazmalarını kopya etmeye koyulduğunu söylerler. Hayranları bu kopyaları satın alarak ona yardım ederler. İbn Heysem, 1040 yılı civarındaki ölümüne kadar ders verir, kitap yazar ve değerli Yunanlı bilginlerin eserlerini çoğaltmayı sürdürür.

Devrimci bir yöntem

İbn Heysem teorileri ve yöntemi ile bilimde 
ilerlemeye neden olmuştur. Deney yöntemini bilimsel bir araştırma yöntemi olarak değerlendirmekte öncüdür. Öğrencilerine, gözlem ve deney yapmalarını, ama soyut varlıklar üzerinde de düşünmelerini önerir. Bizim için kesin olan şu ki, onun dönemi için, bu gerçek bir devrimdir.

Başarılı bir deney

Işığın kırılmasını incelemek için birçok denemeden sonra İbn Heysem, içine sıvı doldurulan bir kristal top yaptırır. Şimdi ona bu topun içinden geçen ışık ışınlarını tüm açılar altında incelemek kalmıştır.

Tamamlanmamış bir sonuç

Bu gözlemler onu gökkuşağı üzerinde yoğunlaşmaya götürür. Bu doğal olayı istenildiği zaman gözlemlemek imkânsızdır: yağmur yağması ve aynı zamanda güneşin parıldaması gerekir ve ayrıca uygun yerde ve uygun zamanda bulunmak gerekmektedir. İbn Heysem bu yüzden, bu doğal olayı laboratuvarda oluşturmayı dener. Bunu başaramadığı bilinmektedir. Gökkuşağına doyurucu bir açıklama getirememiş olsa da, geleceğin bilginlerini sayısız yararlı bilgiler beslemiştir. 

Gökkuşağının oluşumu

Gökkuşağının oluşumu, İslâm medeniyetinde 13. yuzyılda Kemâleddîn Farisî ve aynı dönemde Avrupa’da Dietrich de Freiberg tarafindan açıklanmıştır. İşte bu olguya yol açan olaylar zinciri:

Güneş ışığı beyazdır. Gerçekte ise tüm renklerin bir karışımıdır. Bir su damlasına ya da bir cam tüpe güneş vurduğunda damla farklı renkleri ayırır ve renkli ışık demetlerini birçok yöne gönderir.

Yağmur yağdığında milyonlarca su damlası güneşe maruz kalır. Her biri çeşitli renklerdeki ışınları farklı yönlere gönderir. Göz yalnızca kendisine yönelen ışınları görür.

Gökkuşağının en üstündeki damlalardan 
gönderilen ışınlar kırmızı, ortasındaki 
damlalardan gelen ışınlar sarı, alt taraftan gelenler ise mavi görünür. Hepsi gökkuşağını oluştururlar.

Su bulmak ve taşımak

Insanlar toprak altından su çekmek ve akıtmak için çok zekice çareler aramışlardır. Değişik hidrolik sistemler onların ustalıklarına tanıklık etmektedir. Bostan dolabı bunlardan birisidir: Bu, akıntıyla ya da hayvan gücüyle çalışan devasa bir çarktır. Bu çark toprak altından su çekmeyi sağlar. Bu su daha sonra, su kemerleri ya da kanallarla tarlalara kadar taşınır. İslâm coğrafyasının kırsal alanlarında hemen her yerde bostan dolapları görülür.

Nil, çöl ortasında neredeyse bir mucize!

Mısır toprakları neredeyse tamamen çöl- lerle kaplıdır fakat dünyanın en büyük nehirlerinden biri olan (yaklaşık 7000 kilo metrelik) Nil'in güneyden kuzeye bütün Mısır boyunca geçiyor olmasından dolayı şanslıdır. Nil, Kahire yakınlarında, tüm bölgeyi besleyen ve zenginleştiren bir bereket kaynağı olarak en geniş hâline ulaşır.

Halife tarafından izlenen ve düzenlenen kıyılar

Kıyıları boyunca açılan kanallar Nil'in sularını, sulanacak topraklara kadar götürür. Halifenin memurları, suyun farklı toprak sahipleri arasında paylaşılması için kanallara nezaret ederler. Her yerde açlık korkusunun yaşandığı bir dönemde bu sulama, Kahire Ve köylerinde yaşayanların beslenmesi için yeterince buğday üretilmesini sağlar. Nehir kıyılarında pek çok köylünün sebze ve meyve bahçeleri de vardır.


Suyun debisi Nil'in debisi

Binlerce yıldır kıyılarına zarar veriyor olsa da, Nil'in taşması her yıl tekrarlanan bir lütuftur.

Hoş karşılanan bir taşma

Temmuz ayından Ekim ayına kadar Nil'in kaynağına düşen yağmur suları nehri yükseltir. Sular yatağından çıkar, taşar ve kıyıları sel basar. Su, mil denilen siyah bir çamurla yüklüdür. Bu doğal gübre toprağı zenginleştirir.

Taşkından sonra toprak sahiplerinin sınırlarının yeniden belirlenmesi nedeniyle, Kahire geometride ilerler. ..

Her taşkında tarım arazileri sular altında kalır. Toprağın kıyı kesimleri sel tarafından götürülür. Sular çekildikten sonra sınırların tekrar belirlenmesi için arazilerin yüzölçümünün yeniden ölçülmesi gerekir. Bu yapılmaksızın toprak sahiplerinin hasat miktarı üzerinden devlete verecekleri vergiyi hesaplamak imkânsızdır! Böylelikle Kahire arazi ölçümü ve geometride başarılı olur.

Suları azalan bir Nil felâket demektir...

Şayet Nil'in taşması üst üste birçok yıl yeterince güçlü yaşanmazsa, artık hiçbir şey yetişmez... Bu durumda Kahire'de açlık başlar. Ve sıklıkla iktidara karşı isyan baş gösterir.




Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen