![]() |
Ibn-i Heysem - Optikci |
İbn-i Heysem (Arapça: ابن
الهيثم, tam adı: ابو
علی، حسن بن حسن بن هيثم Abū
'Alī al-Hasan ibn al-Hasan ibn al-Haytham, Latince: Alhacen ya
da Alhazen), Arap
fizikçi, matematikçi ve filozoftur. 965'te Basra'da doğdu, 1038-1040
yılları arasında Kahire'de öldü. Fizik, matematik ve filozof alanlarında
çalışmalar yapmıştır.
İslâm medeniyetinin ikinci şehri
10. yüzyılın sonunda, on bir
yaşındaki Halife Hakim müreffeh Mısır'a hükmetmektedir. Nil boyunca toprağı
işleyen köylüler tarafından beslenen, oldukça yoğun nüfuslu Kahire gittikçe
güçlenir. Hakim'in yönetimi sırasında kent, etrafı bahçelerle çevrili saraylar,
okullar ve 16 yaşından büyüklerin gittiği medreselerle dolar. Kahire, İslâm
medeniyetinin ikinci büyük şehri olur.
Latincede al-Hazen denilen İbn
Heysem, 965 yılında bugün Irak'ta bulunan Basra'da doğar. Basra büyük şairler
de yetiştirmiş. kibar, hoş görülü bir ortama sahip, büyük bir şehirdir.
Çok genç olan İbn Heysem,
geometri, aritmetik, optik, astronomi ve felsefe ile ilgilenir. M.Ö. 4.
yüzyılın büyük filozofu Aristoteles'in eserleri üzerinde çalışır. Bölgenin
idarecisi onun yeteneğine ilgi duyarak kendi hizmetinde çalışmasını tek- lif
eder. Fakat İbn Heysem bağımsız bir araştırmacı olarak kalmak ister. Ancak
tepki çekmeden teklifi reddetmek güçtür... O da bir kurnazlık düşünür:
Psikolojik olarak rahatsızmış gibi görünerek büyük bir gizlilik içinde kenti
terk etmeye hazırlanır.
Çok uzaklarda, Kahire'nin
halifesi Hakim, İbn Heysem'in çalışmalarından bahsedildiğini duymuştur.
Araştırmalarını Mısır'da sürdürmesi için davet etmek üzere kendisine özel bir
elçi gönderir. İbn Heysem daveti kabul eder. Genç âlim, şehrin kapılarından
birinde bizzat halife tarafından karşılanır.
Bir gün Halife Hakim, İbn
Heysem'den Nil'in düzenli olarak taşması problemine çözüm bulmasını ister. Genç
bilgin, bir grup mühendisle birlikte Asvan'a kadar giderek nehrin akışını
inceler.
Yolculuğu sırasında
Firavunların piramitlerine hayran kalır. Bu kadar sağlam anıtların nasıl inşa
edilebildiği sorgular. Bu ihtişam karşısında, İbn Heysem Şöyle düsünür.
Atalardan gelen. günümüzde maalesef unutulmuş hünerleriyle firavunların
mühendisleri Nil'in taşmasını engellemeyi basaramamışlarsa, halifenin adamları
da bunu başaramayacaklardır.
Kahire'ye döndüğünde İbn Heysem
halifeye rapor sunmak zorundadır. Cesaretli ama ihtiyatlı bir biçimde,
halifenin saplantı hâline getirdiği bu işin imkânsız olduğunu, delirmiş gibi
yaparak bildirmeyi tercih eder. Bunun üzerine gerçekte kendisi deli olan Halife
Hakim, ölene kadar kalmak üzere İbn Heysem'i hapse attırır.
Halife ölünce İbn Heysem
hapisten çıkıp araştırmalarına yeniden başlar. Kimileri artık onun beş parasız
kaldığını, satmak üzere el yazmalarını kopya etmeye koyulduğunu söylerler.
Hayranları bu kopyaları satın alarak ona yardım ederler. İbn Heysem, 1040 yılı
civarındaki ölümüne kadar ders verir, kitap yazar ve değerli Yunanlı bilginlerin
eserlerini çoğaltmayı sürdürür.
Devrimci bir yöntem
İbn Heysem teorileri ve yöntemi
ile bilimde
ilerlemeye neden olmuştur.
Deney yöntemini bilimsel bir araştırma yöntemi olarak değerlendirmekte öncüdür.
Öğrencilerine, gözlem ve deney yapmalarını, ama soyut varlıklar üzerinde de
düşünmelerini önerir. Bizim için kesin olan şu ki, onun dönemi için, bu gerçek
bir devrimdir.
Başarılı bir deney
Işığın kırılmasını incelemek
için birçok denemeden sonra İbn Heysem, içine sıvı doldurulan bir kristal top
yaptırır. Şimdi ona bu topun içinden geçen ışık ışınlarını tüm açılar altında
incelemek kalmıştır.
Tamamlanmamış bir sonuç
Bu gözlemler onu gökkuşağı
üzerinde yoğunlaşmaya götürür. Bu doğal olayı istenildiği zaman gözlemlemek
imkânsızdır: yağmur yağması ve aynı zamanda güneşin parıldaması gerekir ve
ayrıca uygun yerde ve uygun zamanda bulunmak gerekmektedir. İbn Heysem bu yüzden,
bu doğal olayı laboratuvarda oluşturmayı dener. Bunu başaramadığı
bilinmektedir. Gökkuşağına doyurucu bir açıklama getirememiş olsa da, geleceğin
bilginlerini sayısız yararlı bilgiler beslemiştir.
Gökkuşağının oluşumu
Gökkuşağının oluşumu, İslâm medeniyetinde
13. yuzyılda Kemâleddîn Farisî ve aynı dönemde Avrupa’da Dietrich de Freiberg
tarafindan açıklanmıştır. İşte bu olguya yol açan olaylar zinciri:
Güneş ışığı beyazdır. Gerçekte
ise tüm renklerin bir karışımıdır. Bir su damlasına ya da bir cam tüpe güneş
vurduğunda damla farklı renkleri ayırır ve renkli ışık demetlerini birçok yöne
gönderir.
Yağmur yağdığında milyonlarca
su damlası güneşe maruz kalır. Her biri çeşitli renklerdeki ışınları farklı
yönlere gönderir. Göz yalnızca kendisine yönelen ışınları görür.
Gökkuşağının en üstündeki
damlalardan
gönderilen ışınlar kırmızı,
ortasındaki
damlalardan gelen ışınlar sarı,
alt taraftan gelenler ise mavi görünür. Hepsi gökkuşağını oluştururlar.
Su bulmak ve taşımak
Insanlar toprak altından su çekmek
ve akıtmak için çok zekice çareler aramışlardır. Değişik hidrolik sistemler
onların ustalıklarına tanıklık etmektedir. Bostan dolabı bunlardan birisidir:
Bu, akıntıyla ya da hayvan gücüyle çalışan devasa bir çarktır. Bu çark toprak
altından su çekmeyi sağlar. Bu su daha sonra, su kemerleri ya da kanallarla
tarlalara kadar taşınır. İslâm coğrafyasının kırsal alanlarında hemen her yerde
bostan dolapları görülür.
Nil, çöl ortasında neredeyse bir mucize!
Mısır
toprakları neredeyse tamamen çöl- lerle kaplıdır fakat dünyanın en büyük
nehirlerinden biri olan (yaklaşık 7000 kilo metrelik) Nil'in güneyden kuzeye
bütün Mısır boyunca geçiyor olmasından dolayı şanslıdır. Nil, Kahire
yakınlarında, tüm bölgeyi besleyen ve zenginleştiren bir bereket kaynağı olarak
en geniş hâline ulaşır.
Halife tarafından izlenen ve
düzenlenen kıyılar
Kıyıları boyunca açılan
kanallar Nil'in sularını, sulanacak topraklara kadar götürür. Halifenin
memurları, suyun farklı toprak sahipleri arasında paylaşılması için kanallara
nezaret ederler. Her yerde açlık korkusunun yaşandığı bir dönemde bu sulama,
Kahire Ve köylerinde yaşayanların beslenmesi için yeterince buğday üretilmesini
sağlar. Nehir kıyılarında pek çok köylünün sebze ve meyve bahçeleri de vardır.
Suyun debisi Nil'in debisi
Binlerce yıldır kıyılarına
zarar veriyor olsa da, Nil'in taşması her yıl tekrarlanan bir lütuftur.
Hoş karşılanan bir taşma
Temmuz ayından Ekim ayına kadar
Nil'in kaynağına düşen yağmur suları nehri yükseltir. Sular yatağından çıkar,
taşar ve kıyıları sel basar. Su, mil denilen siyah bir çamurla yüklüdür. Bu
doğal gübre toprağı zenginleştirir.
Taşkından sonra toprak
sahiplerinin sınırlarının yeniden belirlenmesi nedeniyle, Kahire geometride
ilerler. ..
Her taşkında tarım arazileri
sular altında kalır. Toprağın kıyı kesimleri sel tarafından götürülür. Sular
çekildikten sonra sınırların tekrar belirlenmesi için arazilerin yüzölçümünün
yeniden ölçülmesi gerekir. Bu yapılmaksızın toprak sahiplerinin hasat miktarı
üzerinden devlete verecekleri vergiyi hesaplamak imkânsızdır! Böylelikle Kahire
arazi ölçümü ve geometride başarılı olur.
Suları azalan bir Nil felâket
demektir...
Şayet Nil'in taşması üst üste
birçok yıl yeterince güçlü yaşanmazsa, artık hiçbir şey yetişmez... Bu durumda
Kahire'de açlık başlar. Ve sıklıkla iktidara karşı isyan baş gösterir.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen