Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya
tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm
ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji,
artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi. Dünyanın bugünkü
medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de
son derece hızlı oldu. Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği
uygarlık ve kültür alanındaki değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde
başlamıştır?
Dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan
dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan “İslam Uygarlığı” döneminde
vuku bulmuştur. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının
temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar, kendilerine atfedildiği gibi
bilimi reddetmeyip sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları,
dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.
Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile
ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada
Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın
birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol
göstermiştir.
Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi
birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve
kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır.
Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar,
ilerlemenin yolunu açmışlardır. İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek
incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, maddi-manevi her
şeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini
görmekteyiz.
Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.
Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.
Emevi halifelerinden Muaviye, bir milyon civarında kitabı barındıran
"Darü'l-Hikme"yi (İlim Kültür Yuvası) kurar.Halife el-Hakim de, 400 bin ciltlik bir kütüphane kurarak
bilim adamlarını Kurtuba'da toplar. 8. Yüzyıl’ın sonlarına doğru Halife
Harun-el-Raşid,
Aristoteles'in tüm kitaplarını, Galen ve Hipokrat gibi büyük bilim adamlarının
birçok eserini Arapçaya çevirtir. Halife el Memun, Bizans'a ve Hindistan'a elçiler
göndererek çevirmeye değer kitap aratır ve Bizanslıları yendiği savaşta, savaş
tazminatı olarak sadece Eski Yunan yazmalarını ister. Böylece İslam dünyası,
önceki dönemlerde yapılan tüm bilimsel çalışmaları toparlayarak kaybolmasını
önler; daha sonra bu çalışmalar, Arapçadan Batı dillerine çevrilir. Endülüs
Devleti'nin kurulması ile Musevi, Hıristiyan ve İslam kültür geleneklerinin
buluşması, İspanya'yı bilim ve kültür merkezi haline getirir.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen